-
Adem Dağ
Tarih: 22-11-2025 00:00:00
Güncelleme: 22-11-2025 00:00:00
Sonra kendini.
Bu haber sadece bir evin, bir mahallenin ya da bir şehrin acısı değil; bu ülkenin dört bir yanında biriken ve artık taşan büyük bir sessizliğin adı. Hüseyin Amca’nın hikâyesi bunun en acı örneklerinden biri.
63 yaşındaki Hüseyin Amca, yıllardır engelli kızı Feride’nin tek dayanağıydı. Kolon kanseri teşhisi sonrası geceleri uykusunu kaçıran soru aynıydı:
“Ben ölürsem kızım ne olacak?”
Bu soru aslında bir çaresizlik çığlığıydı. Bir kurumun, bir sosyal destek mekanizmasının, bir STK’nın duyması gereken çığlık.
Ama kimse duymadı. Hiç kimse.
Kurumların büyük lafları sahadaki küçük adımları geçemedi
Engelli bakımına, sosyal dayanışmaya, “yardımlaşma kültürüne” dair süslü cümleler kuran kurumlar… Bu evin kapısını çalmadı. Baba kızını öldürüp kendini vurana kadar kimse o eve gitmedi.
Sadece kâğıt üzerinde yürüyen projeler, vitrinde parlayan açıklamalar, gerçek hayatta kimseye dokunmayan kampanyalar…
Bu ülkenin kronik sorunu hâline geldi.
STK’lar sosyal medyada var, sahada yok
Sivil toplum kuruluşlarının birçoğu kampanya üretmede usta, ama gerçek ihtiyaç sahibine ulaşmada yok hükmünde.
Bir STK’nın gerçek varlığı, kriz anındaki paylaşımlarında değil, Hüseyin Amca’nın kapısını önceden çalmış olmasında anlaşılırdı.
Ama çalmadı.
Bu yalnızlık sadece İzmir’de değil: Van, sessiz bir çığlık şehri oldu
Gaziemir’de yaşanan bu acı olay, aslında buzdağının görünen kısmı.
Van’da son günlerde peş peşe yaşanan intiharlar, toplumun en kırılgan noktalarında nasıl sessiz bir çöküş yaşandığının başka bir göstergesi.
İkisi 15 yaşında, biri 20 yaşında üç genç…
Aynı gün, aynı şehirde, aynı karanlığa yenik düştüler.
Bu gençler de tıpkı Hüseyin Amca gibi yalnızdı.
Kimse onların sessiz çığlığını duymadı. Kurumlar duymadı, STK’lar duymadı, sosyal çevre duymadı.
Van’da artık intiharlar bireysel olaylar değil; toplumsal bir alarm, uzun süredir görmezden gelinen bir sosyolojik yangın hâline geldi.
Gençlerin geleceksizlik hissi, ailelerin yükü, işsizlik, yoksulluk, çaresizlik… Her biri bir zincirin halkası. Ve o zincir kopuyor.
Gaziemir’den Van’a: Aynı sessizlik, aynı karanlık
Bir yanda kanser teşhisiyle yalnız bırakılmış bir baba…
Diğer yanda umut kapıları kapanmış gençler…
Coğrafyalar farklı, acının kökü aynı.
Adı: Yalnızlık.
İlgisizlik.
Görmezden gelinmişlik.
Kurumlar sahada değil.
STK’lar sahada değil.
Toplum birbirine yabancılaşmış.
Ve biz, her ölümden sonra sadece başımızı çevirip “Ne oluyor böyle?” diye soruyoruz.
Asıl soruyu sormuyoruz:
“Bu insanlar ölmeden önce neredeydik?”
Bu iki şehrin acısı tek bir gerçeği haykırıyor
Hüseyin Amca da, Van’daki o üç genç de, görünmez oldukları için öldüler. Kilitli kapılar ardında düştükleri sessizliği hiçbir kurum, hiçbir STK, hiçbir sosyal mekanizma fark etmedi.
Biz fark etmedik.
Bugün iki şehirde beş mezar var. Ama aslında gömülen, toplumun birbirine uzanan eli, dayanışması, empatisi.
Artık kaçamayacağımız soru şudur:
Kurumlar ve STK’lar sahaya ne zaman inecek?
Yalnız insanların kapısını ne zaman çalacak?
Gençlerin karanlığa gömülmeden önceki sessiz feryatlarını ne zaman duyacaklar?
Bu ülke artık intihar haberlerine alışmaktan vazgeçmeli. Çünkü alıştığımız her ölüm, insanlığımızdan bir parça daha alıp götürüyor.
Gaziemir’in ve Van’ın acısı, hepimize verilmiş bir uyarı.
Bu kez lütfen duyalım.
- Savaşların Gerçek Mağdurları: Ezilen Halklar ve Yok Olan Gelecek
- Kalkınma merkezde değil, yerelde başlar
- Uyan Ey Müslüman! Namus Elden Gidiyor!
- Asla Geç Değil: Başlamak İçin En Doğru Zaman Şimdi
- Halepçe Katliamı: Unutulmaması Gereken Bir İnsanlık Suçu
- Van Havalimanının Kapatılması Şehir ve Turizm İçin Büyük Risk!
- Van Çevre Yolu: 15 Yıllık Bekleyiş Ne Zaman Bitecek?
- Türkiye'deki yoksullukla mücadele için ne yapılabilir?
- Türkiye'de Yoksulluk Oranı
- Bir Veli'nin Hayat Hikayesi